Ülkeler diğer ülkelere sattıkları mallar ile zenginliklerini arttırma amacındadırlar. Aynı zamanda kendilerinin hiç üretemedikleri veya verimli üretemedikleri malları üretebildikleri mallarla değiştirerek de refahlarını arttırırlar. Buna dış ticaret diyoruz. Bu en basit ve masum haliyle dış ticaret ülkeler içim çoğu zaman faydalı bir yöntemdir ve belki normalde var olma şansı bulamayacak ülkelerin ayakta kalmasını sağlar. Örnek olarak okyanusun ortasında başka hiçbir ülke ile bağlantısı olamayan iki adet ada ülkesi olduğunu hayal edelim. Bu ada ülkelerinden birinin düz ve verimli topraklarda tarım yaptığını diğerinin ise dağlık bölgelerde hayvancılık yapabildiklerini düşünelim. Yaşamak için bu ürün guruplarından her ikisine de ihtiyaç duyacak olan insanlar doğa koşullarından dolayı tek başlarına her ikisini birden yapamamaktadırlar. Bunun yerine A ülkesi B ülkesine tarım ürünleri satarak karşılığında et ürünleri alır ve böylelikle hayali her iki ülkemiz de yaşamına devam edebilir. Ancak dış ticarette işler her zaman bu kadar masum değildir, çünkü gerçek hayat hem daha karmaşık hem de daha acımasızdır.
Ülkeler arası ilişki bireysel insan ilişkilerinden çok daha çıkarcı ve sinsi bir şekilde gelişir. Açık olmak gerekirse hiçbir ülke bir diğerinin iyiliğini istemez ve eğer mecbur kalmaz veya sattığı mal karşılığında aldıklarının kendisine ortalama olarak daha fazla fayda getireceğine inanmazsa bir başka ülkeye mal satmaz. Kabaca bir örnek vermek gerekirse; yukarıda örneğini verdiğimiz masum iki ada ülkesinden birisi, eğer belirli bir müddet diğer adanın ürünlerine ihtiyaç duymadan yaşayabileceğine inanırsa o ülkeye mal satmayarak yok olmasını isteyebilir. İstisna olarak bu iki ülke beraber hareket ederek üçüncü bir ada ülkesine karşı güçlü durmak isteyebilir, böyle bir yapılaşmanın benzerleri günümüzde ekonomik işbirliği için kurulmuş örgütlenmelerdir.
Ancak bazı mallar vardır ki bunları satarak ülkelerden sadece birisi yarar görürken diğeri zarar görür. Böyle bir mala en iyi örnek “silah”tır. Silahı satan ülke bu işlemden ciddi bir gelir elde ederken, satın alan ülke, ki bu çoğunlukla zayıf ve yetersiz ülke olur; o silahla mutluluğu yakalayamaz, hatta çoğu zaman bir iç veya dış savaş ile büyük zararlar görür. Bu işin trajikomik yanı bu savaş ortamının yine silah satan ülke tarafından teşvik edilmesi veya bizzat oluşturulmasıdır. İşte bu yüzdendir ki ihracat yapan bir ülke için ihracatı yapılabilecek en iyi mal silahtır. Benzer bir şekilde ithalatından da sadece ithal eden ülkenin fayda elde ettiği metalar vardır. Böyle bir metaya örnek “beyin”dir. Eğer başka bir ülkeden iyi bir beyin ithal ederseniz, o ülkenin bir değerini yitirmesine sizin de değer kazanmanıza yol açarsınız. Bir başka deyişle ne kadar beyin göçü alıyorsanız karlı, aksi takdirde de zararlı çıkarsınız.
Yukarıda anlatılan tema çerçevesinde bugün dünyada en iyi ithalat ve ihracat yapan ülke ABD’dir. Silah satma ve savaş politikası üretmedeki başarısı aynı zamanda dünyanın önemli beyinlerini barındırmasından kaynaklanır. Bugün dünyada bir yılda yayınlanan bilimsel makalelerin en az yarısı ABD tarafından sunulmaktadır. Eğer ABD olmasa idi bilim bugün ne seviyede olurdu bilmek güç.