TBMM içerisinde bir kazulet!

Dikmen caddesinde 38 yıldır kimi zaman yaya kimi zaman araçla önünden geçtiğim meclis duvarının arkasına bundan bir süre önce ısı merkezi adı altında bir yapı yapılmış ve bu tip yapıların ne kadar özensiz ve umarsız bir şekilde idareler tarafından yapılabildiğine bir örnek oluşturmuştu benim için. Bundan bir süre sonra bir inşaat daha başladı TBMM’nin Dikmen caddesi tarafında. Bina yükseldi, yükseldi, yükseldi ve meclisle özdeşleşmiş taş duvarın arkasında orantısız bir güç gibi belirdi. Rus konstrüktivist yapıların kötü bir taklidini andıran ve benim için alenen “çirkin” olarak adlandırılacak bu yapının sorumsuz bir idarenin alelacele ve alelade bir kararı olduğunu düşünüyordum ki şantiye tabelasında mimarının adını okuyunca hatırladım… Bu bir yarışma projesi idi. O dönemde yarışmayı yakından takip etmemiştim, sadece böyle bir yarışma olduğunu duymuştum. Yarışmayı bu yapı yüzünden daha yeni inceleme fırsatı buldum. Bahsettiğim yapı “TBMM KÜTÜPHANE-ARAŞTIRMA MERKEZİ ARŞİV BİNASI VE GENEL SEKRETERLİK HİZMET BİNASI YAPI KOMPLEKSİ İLE ZİYARETÇİ KABUL BİNASI MİMARİ PROJE YARIŞMASI” ile elde edilmiş ödüllü yapıdır.

 

Bu ödüllü yapının jüri raporuna ve yarışmacıların mimari raporuna bakalım:

JÜRİ RAPORUNDAN
Bu öneri vaziyet planında gösterdiği duyarlılık ve program çözümündeki titizliliği ile öne çıkmaktadır. Projenin arazide bıraktığı boşluklar ve kod farklarının ele alınışı ile işlevlerin birleriyle olan ilişkileri ve kitleye yansıma biçimleri olumlu bulunmuştur. Benzer biçimde Meclis arazisinin teklif kitle tarafından tarif edilme biçimi ve meclis binası ile oluşturulan süreklilik de olumludur.

MİMARİ PROJE RAPORUNDAN
Yarışmanın amacı, TBMM Yerleşkesi içerisinde, mevcut Genel Sekreterlik binasının da içinde olduğu yarışma alanında, birbirlerinden bağımsız çalışan üç farklı işlevi yüklenecek yapılardan oluşacak bir kompleksin tasarımıdır. Birinci etapta, mevcut Sekreterlik binasına dokunmadan, yeni genel sekreterlik binasını inşa etmek, taşınma eylemi bittikten sonra binayı yıkarak, 2. etap olan kütüphane, araştırma merkezi ve arşiv binasını inşa etmek, tasarım stratejimizin esasını oluşturmaktadır. Korunması istenen ağaçlara dokunmadan, yeni nizamiyenin önünde oluşturulan dış avlu (giriş avlusu) , yeni genel sekreterlik binası içinde oluşturulan iç avlu ve TBMM Yerleşkesi, meclis ziyaretçi yaklaşım ana aksı ile bağlanarak, dış mekânların sürekliliği sağlanmıştır.

 

Her iki raporda da şehre, siluete, böylesine önemli bir lokasyonda bir yapının nasıl olması gerektiğine dair bir ibare pek göremiyorum. Hatta projenin mimarları ana tasarım stratejilerini müteahhitlik becerileri üzerine inşa ettiklerini ifade etmişler.

Beton-kiremit yapı tekniğinin sıkıcı ve kişiliksiz bir taş kaplama ile örtüldüğü cepheleriyle yapının genel mimari dili ortalama bir mimarlık fakültesindeki ortalama bir 2. sınıf öğrencisinin düzeyinin ötesine geçemiyor. Çevre ile uyumu ise pragmatik bir iki form tekrarından ibaret. Karşılaştırmak gerekirse Eskişehir yolunda sıkça eleştiri konusu yapılan “demir kafes” endüstriyel duruşu ile kimliğini daha çok son 15 yılda kazanmış çevresi ile bu yapıdan çok daha fazla uyum içerisinde. Burada proje müelliflerini suçlayamayız tabi. Bu bir yarışma projesidir ve katılımcı kötü bir yapı önermekte serbesttir. Esas sorumlu o yapıyı seçen jüridir. Jüriyi hatırlarsak:

Mustafa A. Aslaner (Y. Mimar)
Yıldırım Yavuz (Y. Mimar Prof. Dr.)
Mustafa Aytöre (Mimar)
Lale Balas (İnş. Müh., Doç. Dr.)
Abdi Güzer (Y. Mimar, Doç. Dr.)

15 dakikalığına yetki verilse Ankara’da yıkım kararı alacağım ilk 3 yapı içerisine rahatlıkla girecek bu yapıya kamuoyunun tepkisinin ne olacağını merak ediyorum. Subjektif görüşlerimi test etmek amacıyla yakın çevremin ağzını yokladığımda onlardan da olumsuz tepkiler alıyorum. Kimisinin işçi blokları olarak adlandırdığı bu yapı benim için her şeyden önce bir “kazulet”tir. Bu kadar önemli bir lokasyonda yapılmamış olması gereken bir kazulet. Yapının, Türk mimarlarının katılımı ve profesör düzeyindeki hocaların değerlendirmesi sonucu elde edilmiş bir “yarışma projesi” olduğu göz önüne alınınca da Türkiye’deki mimarlık algısının maalesef ne kadar bayat ve sığ olduğu ortaya çıkıyor.

Yapıya ait fotoğrafları da ekliyorum. O kadar büyük ki geniş açılı kamera ile karşı kaldırıma geçip biraz uzaklaşsam dahi hepsini alamadım.